1. Giriş
Kendi saplantılı ideoloji ve görüşlerini her ne şekilde olursa olsun otoritelerin sözleri ile teyit etme hastalığına yakalanan[1] bazı non-teistler Karl Marx'ın "Din, halkın afyonudur" sözünü de hedef almıştır. Mezkûr ifade ciddi bir anlam kaymasına mâruz kalmış; bağlamından koparılmış ve daha da kötüsü insanların - özellikle de teistlerin - kafasında - bu söze yüklenen çarpık anlam nedeniyle - yanlış bir Marx profili çizilmiştir. Söz ve ifadeleri kendi anlam örgüsünde algılamayı alışkanlık edinmiş, itinayla araştırmayı ve okumayı reddeden bazı kimselerin bu iddiasına bir açıklık getirelim.
2. "Din halkın afyonudur" sözü
Marx bu sözü 25 yaşındayken daha gençlik yıllarında kaleme aldığı Hegel'in Hukuk Felsefesi Eleştirisine Katkı adlı eserin giriş kısmında dile getirmiştir. Marx'ın bu sözüne sığ bir bakış açısıyla yaklaşan kimseler, bu ifadenin öncesi ve sonrasından/bağlamından bihaberdir. Bütünüyle şöyle diyor Marx:
"Dinsel üzüntü, bir ölçüde gerçek üzüntünün dışavurumu ve bir başka ölçüde de gerçek üzüntüye karşı protesto oluyor. Din baskı altında ezilen insanın iç çekişidir; kalpsiz bir dünyanın kalbi, tinin (rûh) dışlandığı toplumsal koşulların tinini oluşturuyor. Din, halkın afyonunu oluşturuyor.
Halkın aldatıcı mutluluğu olarak dini ortadan kaldırmak, gerçek mutluluğu talep etme anlamına geliyor. Halkın kendi durumu üzerindeki yanılsamalardan vazgeçmesini isteme, halkın yanılsamalara gereksinim duyan bir durumdan vazgeçmesini istemek anlamına geliyor..."[2]
3. İfadenin, bağlam dâhilinde değerlendirilmesi
Dikkat edilirse Marx ilk paragrafta dine dair dört adet metafordan bahsetmektedir: kalp, ruh, protesto ve afyon. Bu dört kavram, Marx'ın sözünü anlama noktasında kilit rol oynamaktadır.
Açıkça görüldüğü üzere Marx, dinin real dünyanın acılarına karşı bir protesto zemini yarattığını, - kendi ifadesiyle - burjuvazinin proletarya[3] sınıfına karşı sağladığı üstünlük ve baskı altında ezilen insana kalp ve ruh olduğunu; onu bir nevi avuttuğunu ifade etmektedir. O halde bu ifadedeki "afyon" metaforunu, dinin insanları gerçekte baskı altında olduklarını fark edemeyecekleri şekilde uyutan bir uyuşturucu[4]; gerçekleri görmelerini engelleyen kör edici bir kurum olduğu şeklinde anlamanın pek de isabetli olmadığı kanaatindeyiz. Bilakis Marx, bu ifade ile dinin - bir uyuşturucu ve narkoz olmaktan öte - aslında acılara karşı bir ağrı kesici konumunda olduğuna vurgu yapmaktadır.
Sözgelimi Marx, başka bir bağlamda Protestanlığın insanın özgürleşme sürecinde oynadığı olumlu rolden bahsetmektedir.[5] Şüphesiz, din kurumlarının ortadan kalkması gerektiğini düşünen(!) bir kişinin dine dair olumlu bir ifade belirtmesi oldukça düşündürücü olacaktır.
Bir sonraki paragraf da Marx'ın bu ifadesini anlama hususunda göz ardı edilemeyecek öneme sahiptir. Şöyle devam ediyor Marx: "Halkın aldatıcı mutluluğu olarak dini ortadan kaldırmak, gerçek mutluluğu talep etme anlamına geliyor. Halkın kendi durumu üzerindeki yanılsamalardan vazgeçmesini isteme, halkın yanılsamalara gereksinim duyan bir durumdan vazgeçmesini istemek anlamına geliyor…"
Bu ifade, Marx'ın din kurumunun ortadan kalkması gerektiği düşüncesinde olmadığına dair en güçlü delil olabilir. Zira Marx bu sözüyle apaçık bir şekilde şunu kastetmektedir: Halkın acı gerçekler karşısında avuntusu olan din kurumunun ortadan kalkmasını talep etmek bilâhâre artık din gibi bir tesellîsi olmayan ezik sınıfın gerçek mutluluğu elde etmelerini istemek manasına geliyor. Diğer bir deyişle onları acıları ile başbaşa bırakmak, ellerindeki tek ağrı kesici olan dini de ortadan kaldırmak manasına geliyor.
Yani dünyanın bu acı gerçekleri karşısında din kurumunun yok edilmesi demek aynı anda sınıf baskısı altında ezilen proletaryaya şunu demekle eşdeğer oluyor: “Yanılsamanı bir tarafa bırak! Senin şûran sancı çekiyor; o sancı gerçektir. Sakın ağrı kesici alma, gerçeklikten gözünü ayırma!” Yani hem yarayı görecek, müdahale etmeyeceksin, hem de kişinin acısını azaltma çabasını engelleyeceksin. Böyle bir tezat mantık olabilir mi?! İşte Marx'ın kastettiği mana budur...
4. Sonuç
Bağlamı dâhilinde mütalaa edildiği vakit, çoğunlukla ateistlerin kendisine atıfta bulunduğu bu sözden Marx'ın - kendileri gibi - dini bütün kötülüklerin kaynağı olarak görmediği[6], din kurumunun tamamıyla ortadan kaldırılması gerektiği gibi bir anlayışa sahip olmadığı anlaşılacaktır. Marx, dini "afyon" metaforu ile nitelerken onun gerçekleri görmeye ket vuran, hakikatleri dejenere edip setreden bir kurum olduğunu değil, bilakis dünyanın acı gerçekleri ve sınıf baskısı altında ezilen kimseler için bir ağrı kesici mesabesinde olduğunu kastetmiştir.
Zikrettiğimiz bu uzun izah ve tahliller neticesinde Karl Marx'ın "Din halkın afyonudur" sözünden maksadı şüpheye mahal vermeyecek derecede açıkça anlaşılmıştır. Aksine, sözleri bağlamından koparmak ve hakkında herhangi bir araştırma yapmaksızın direktif bir yorumlamaya gitmek ise ancak sığ ve kıt akılların irtikâb edebileceği türden bir basitlik ve yüzeyselliktir.
_______________
[1] Albert Einstein kendi ideolojileri teyit etme adına kendi sözlerinin (çarpıtılarak) referans gösterilmesi durumuna şöyle yakınır: "Beni asıl sinirlendiren şey, (tanrı diye bir şey olmadığını söyleyen) insanların görüşlerini desteklemek için benden alıntı yapmalarıdır" [Bkz. Max Jammer, Einstein ve Din, (Princeton, NJ: Princeton University Press, 1999) s.44, içinde: Antony Flew, Yanılmışım Tanrı Varmış, çev. Hasan Kaya-Zeynep Ertan, Profil Kitap, 12. Baskı, İstanbul, 2020, s.99]
[2] Karl Marx, Hegel'in Hukuk Felsefesi'nin Eleştirisine Katkı, (Giriş) Çev. Kenan Somer, Sol Yayınları, s.191-209; ayrıca bkz. Karl Marx ve Friedrich Engels, Din Üzerine, çev. Kaya Güvenç, Sol yayınları, Ankara, 1976, s.38.
[3] Burjuvazi denince toplumsal üretim araçlarının sahipleri olup ücretli emeği sömüren modern sermayeciler sınıfı, proletarya denince kendi üretim araçlarına sahip olamadıklarından emek güçlerini satmaya muhtaç olan ücretli işçiler sınıfı anlaşılır. [Friedrich Engels'in Komünist Manifestonun 1888 tarihli İngilizce baskıya notu, içinde: Karl Marx-Friedrich Engels, Komünist Manifesto, çev. Nail Satlıgan, Yordam Kitap, 4. Baskı, İstanbul, 2016, s.40]
[4] Nigel Warburton, Felsefenin Kısa Tarihi, Alfa yay. 23. Baskı, İstanbul, 2017, s.241.
[5] Delos b. McKown, The Classical Marxist Critiques of Religion: Marx, Engels, Lenin, Kautsky, (Hauge: Martinus Nijhoff, 1975), s.35.
[6] Alper Bilgili, Bilim ne Değildir?, Doğu Kitabevi, 2. Baskı, İstanbul, 2017, s.38
Furkan Yılmaz/07.01.2022
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder