Oryantalizmin* doğuşu
İslam'ın ve ehl-i sünnetin keskin kılıcı Osmanlı'nın akınları karşısında sürekli mevzi kaybeden Batı, kendisinden istediği neticeleri elde edemediği askeri stratejileri bir kenara bırakıp ilmî ve teorik hamleler üzerine kafa yormaya başladı. İlk defa dönemin İspanyol kardinali Segovialı John (ö. 1458) İslam dünyasının askeri olarak çökertilemeyeceğini söyleyerek, İslâmî yayılmanın teolojik argümanlarla engellenebileceğini öne sürmüştü.[1] Kadîm bir haset ve kin buhrânının zehir saçan küfür müessesi, müslümanlara silahla gâlip gelemeyeceklerini sonunda idrak etmiş, iğrenç amaçlarını "bilimsel metod"un cafcaflı elvânına bulayan oryantalizm, İslâmî uslullere namluları dayamıştı.
Sözgelimi Mustafa es-Sibâî (ö. 1964) (rahimehullah) müslümanların oryantalist mandepsisine düşmelerinin nedenlerinin genel olarak şu dört şeyden biri olduğunu söylemiştir:
1- İslâmî mirasın gerçeklerinden habersiz olmaları ve İslam'ı, onun saf kaynaklarından öğrenmemeleri.
2- Bu İslam düşmanlarının sözde bilimsel üsluplarına aldanmaları.
3- İddia ettikleri gibi, taklit boyunduruğundan düşünce özgürlüğü ile kurtularak(!) öne çıkma ve şöhret bulma istekleri.
4- Düşünsel sapmaların ve arzuların etkisi altında kalmaları. Böylece kendi düşüncelerini, ancak bu oryantalist ve (sapkın) yazarların arkasına gizlenerek ifade etmekten başka bir yol bulamazlar.[2]
Bu yeni fikrî atılım beraberinde bitmek bilmez, sonuca bağlanmayan anlamsız, mutlak kin ve nefretin bir fitillemesi olan haçlı seferlerini durdurmuş ve oryantalizm hareketini başlamıştı.
Oryantalizm (şarkiyatçılık) esas itibariyle uzak ve yakın doğu bilimlerini/ilimlerini incelemeyi amaç edinmiş bir Batı akımıdır. Bu amacın altında yatan ve asıl amacın ne olduğu sorusunun cevabını ise yine bu ideoloji mensuplarından sâdır olan faaliyetlerin niteliği (mahiyet) ve bu niteliğe bağlı olarak niceliği (kemiyet) belirleyecektir.
Şöyle ki, bu hareketin - ortak payda/asgarî müşterek bakımından - bir benzerini İslam, ilk yıllarında (I-IV. yy'lar arasında) gerçekleştirmiştir. Ancak İslam'ın bu faaliyeti başka medeniyetleri şer'î süzgeçten geçirmek ve taklit gözlüğünü bir kenara bırakıp eklektik bir edâ ile muhtelif müktesebattan istifâde etmek suretiyle bir medeniyet kurma çabasına hizmet eden uzun vadeli bir zenginleştirme projesi olarak değerlendirilirken, oryantalizm aynı fiili kendisine kendi felsefesini öğreten ve kendi medeniyetini inşa etmesi için gerekli müktesebatın mutlak teminatı konumunda olan İslam medeniyetini - yapacakları bozgunluklar karşısında en metîn seddin yine İslam olması hasebiyle - yıkma amacına binaen gerçekleştirmiştir.
Son iki yüz yıllık zaman diliminde umûmî sahada İslam etrafında cereyan eden desîse, entrikalar ve Cihan harblerinin getirmiş olduğu genel zayiatlar sebebiyle müslümanlar altın çağındaki gücünü yitirmiştir. Bu zaafiyetlere müteâkıben ve izâfeten tehakkuk eden siyasi, ekonomik ve askerî çöküşler, İ'lâ-i Kelimetullah (Allah'ın dinini yüceltme) mücadelesini daha çetrefilli bir boyuta taşımış, işin en sonunda İslam topraklarına göz diken Batı karşısında müslümanların yapacağı tek şey, hiç olmazsa vatanlarını kurtarma gayesiyle canla başla; genciyle yaşlısıyla savaşmak olmuştur...
İşte İslam dünyasının sosyo-politik ve siyasi ehvâli bu raddede iken Batı emperyalizminin epistemik maşası oryantalizm ise İslâmî eserleri incelemek ve tahrif etmekle meşguldü. Öyle ki Prof. Dr. Mustafa es-Sibâî (rahimehullah) oryantalistlerin geçtiğimiz son yüz yıl (XX. yy) içerisinde İslam külliyatını baştan sona araştırmayı tamamladıklarını belirtmiştir.[3]
Daha sonra savaştan öte yeni gün yüzü görmüş cehaletin hâkim olduğu garip toplumun eğitim-öğretim, siyaset, politika vb. diğer birçok sahada karşılaştığı şey - İslâmî klasikler yerine - oryantalist ürünü eser ve metodlar oldu; islâmî usûl, gelenek ve külliyât terk edildi ve bunların yerini İslam düşmanı müsteşriklerin telifâtı ve yöntemleri aldı.
Savaşın hengâmesinden mütevellit ilmî eksikliğin müsebbebi; bu nitelikteki (tehlikelerin farkında olmayan, cahil) bir toplum direkt ve bilinçsiz olarak bu eserleri makbûl gördü. Şayet bu tevcih isabetsiz ise bile müslüman coğrafyada savaşın ardından - her ne kadar fiziksel bir boyunduruktan bahsedemesek dahi - zihnî planda işgal ve katliamın devam ettiğini ve Batı'nın, son bulan savaşların akabinde belirli devlet kademelerine kendi adamlarını getirdiklerini söylemek gerekir. Konuya ilişkin müşahhas bir misal vermek gerekirse; hadis araştırmalarının en gözde ismi olarak bilinen(?) Ignaz Goldziher'ın (ö. 1921) Mısır'da bulunan Ezher üniversitesinin talebe cübbesini giyen ilk gayri müslim Avrupalı olduğu kaydedilir.[4] İşte bu yüzden Batı hegemonyasının ateş ve zift çemberlerine hapsedilen müslümanlar istese de istemese de, öyle yada böyle; bilâhâre bu eserler tedrisât ve idâre sistemlerine eklenecek, taze toplumun genç zihinleri bu çarpık idealin zehirli meyvelerinden tadacaktı elbet. Maalesef...
Yılanın başı ve tevellüdâtı; modernisteyen modernistler
Mezkûr izahın akabinde bizleri iki asır boyunca epistemolojik zehrine gark eden küfür yılanının başının oryantalistler olduğu anlaşıldı. Fakat son zamanlarda kendisini müslüman kimliğiyle tanıtan, ancak İslam karşıtı oryantalist söylemleri müdafaa eden, dinde tecdîd ve reform davası güden, İslâmî uslullere taban tabana muhalefet eden yeni bir itiraz ve meşgale mahalli peydah oldu; modernizm. Modern isteyen kimselerin çarpık ideolojisi diyoruz buna... Oryantalist üniversitelerin yüksek perdesinden icazetli, gün be gün şarkiyatçıların küfür tarlasını süren davarların (modernistlerin) durumunu hiç uzun uzun anlatma zahmetine girmeyeceğim. Bilakis onların hâlini "Yılanın başı oryantalistler ise modernistler makatıdır" sözünün vecâzetine havâle ediyor ve bu kadarı ile iktifâ ediyorum.
Hal böyle iken yaptığımız hatalardan en vahimi sürekli olarak arda-arkaya yönelip asla-menbaa itticah etmememizdir. bugünkü birçok müşkileyi İslam camiasından bertaraf etmek için yapılması gereken şey - hiç şüphesiz - yılanın başını ezmektir, bilakis koparmak...
Yılanın başını koparmak ise teoride ve pratikte olmak üzere iki boyutludur. Yıllarca müslümanlar ferdî alanda oryantalist-modernist eserleri okuyup tenkitte bulundular. Bunların elbette bir faydasının olmadığını söyleyemeyiz. Fakat böylesine ehemmiyet arz eden bir iş resmi ve kurumsal çapta ele alınmadığı vakit kendisine olan bakış da - tabii ve yanlış olarak - zayıf kalacak, düşecek ve bu husustaki çalışmalar aleyhimize yapılan çalışmalara nispetle çok daha az olacaktır.
1. Teorik alanda Yılanın başını koparmak için yapılması gereken en önemli şey
Epistemik kölelikten kurtulmak için yapmamız gereken en önemli şeylerden bir tanesi de Oryantalist, modernist ve İslam karşıtı eserlerin incelenip tenkit edildiği uluslararası kolektif kurumlar kurmaktır. Bu kurumlar kendi içerisinde, özünde çarpıtmalar yapılan İslâmî ilimlerin sayısına paralel olarak; o miktarda kategori ve alt birimlere ayrılacaktır. Bunu şimdilik beş ana birim ile sınırlayabiliriz:
1- Kur'an-ı Kerim müdafaası
2- Sünnet ve hadis müdafaası
3- İslam hukuku müdafaası
4- İslam tarihi müdafaası
5- Tasavvuf müdafaası
Her alt birim birbirleriyle bağlantılı olan hususlarda yardımlaşacak ve ortak çalışmalar düzenlenecektir.
Öncelikli/ilk çalışma oryantalizmin mahiyetini, doğuşunu, amaçlarını, bu ideolojiye mensup kişilerin biyografisini, alanlarını, etkiledikleri kişileri, İslâmî câmiada yarattıkları eseri vb. daha birçok konuyu ele alan bir "oryantalizm" ansiklopedisi yazmak olacaktır. Bu eserin içeriği kabaca şu sekilde olabilir:
1. BÖLÜM: ORYANTALİZM
1.1 Oryantalizmin mahiyeti
1.2 Oryantalizmin doğuşunu tetikleyen kadim ve hadis etkenler
1.3 Oryantalizmin amaç ve hedefleri
1.4 Oryantalizmin saldırdığı alanlar ve bu alandaki icraat ve iddiaları
1.4.1 Kur'an-ı Kerim
1.4.2 Hadis ve sünnet
1.4.3 İslam hukuku ve mezhepler
1.4.4 Tasavvuf ve İslam mistisizmi
1.4.5 İslam ve Osmanlı tarihi
2. BÖLÜM: ORYANTALİSTLER
2.1 Alfabetik sıraya göre oryantalistlerin biyografisi
(Örnek bir biyografi (teorik olarak) şu şekilde olabilir:
1- Tam ismi,
2- Anne-baba ve ailesindeki mühim şahsiyetlerin ismi
3- Doğum yeri ve tarihi
4- Ölüm yeri ve tarihi
5- inancı ve savunduğu ideolojiler
6- öğrenim hayatı: bildiği diller, öğrendiği ilimler/bilimler, okuduğu üniversiteler vs.
7- etkilendiği kişiler
8- etkilediği kişiler
9- görüşleri
10- yazdığı eser, makale, yazılar vb.)
2.2 Irklarına göre oryantalistlerin listesi
2.2.1 İngiliz oryantalistler
2.2.2 Alman oryantalistler
2.2.3 Fransız oryantalistler
2.2.4 İtalyan oryantalistler
2.2.5 Macar oryantalistler
2.2.6 Türk oryantalistler…
2.3 İnançlarına göre oryantalistlerin listesi
2.3.1 Müslüman oryantalistler
2.3.2 Yahudi oryantalistler
2.3.3 Hristiyan oryantalistler
2.3.4 Ateist oryantalistler
2.3.5 Deist oryantalistler
2.3.6 Agnostik oryantalistler...
2.4 Alanlarına göre oryantalistlerin listesi
2.4.1 Kur'an-ı Kerim ve tefsir
2.4.2 Hadis ve sünnet
2.4.3 Fıkıh ve mezhep
2.4.4 Tasavvuf ve İslam mistisizmi
2.4.5 Genel tarih ve İslam Tarihi
2.4.6 Sanat ve estetik...
Daha sonra yazılacak olan eserler de bu çaplı eserde belirtilecek olan noktaların - ki elbette bu hususlar eserin yazılma planı harekete geçirildiği vakit dallanıp budaklanacaktır - tafsilatından başka bir şey olmayacaktır.
Eserler bir alan üzerinden ya tümel ya da tikel olarak kaleme alınır. (Örn. Ignaz Goldziher'ın hadis alanına ilişkin yazdığı Muhammedanische Studen adlı kitabına karşı yazılacak olan bir eleştiri (2.4.2) tikel, genel olarak kaleme alınacak bir hadis inkarcılığı ansiklopedisi (1.4.2) ise tümel bir nitelik taşır.)
Eser inceleme, tahkik etme, okuma vb. icraatların bütünü eserin orijinal dili üzerinden gerçekleştirilecektir. Dolayısıyla bu kurumlarda görev alacak bir kimsenin en az - arapça haricinde - başka bir yabancı; oryantalist eser dili biliyor olması gerekir. (Örn. İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca, vb.)
Telif işlemi tamamlandıktan sonra eser birkaç - ihtiyaca mebnî olarak az veya çok - defa gözden geçirilir. Gerekli ekleme-çıkarmalar yapılır ve kitap basılır. Daha sonra kitaba yöneltilecek muhtemel eleştirilere cevap/reddiye için birkaç kişiden oluşan bir heyet tahsis edilir. Bu kimseler eleştiriyi (kitap/yazı) her biri en az bir defa okur, eleştiri mevzileri belirlenir ve topluca - herkes kendi eleştirisini arz ederek - eleştiriler kayda alınır. Sonrasında genel bir müzakere sonucunda nelerin yazılacağına karar verilir. Nihayet muayyen eleştirilerin muhtevasını oluşturduğu bu ek bir zeyl mahiyetinde bir sonraki baskıya eklenir.
Ve daha birçok belirlenecek (veya değiştirilmesi gereken) kural ve usuller göz önünde bulundurularak çalışmalara devam edilir…
2. Pratik alanda yılanın başını koparmak için yapılması gereken en önemli şey
Ontolojik esâret ve "benlik" kaybından; mutlak Batı taklitçiliğinden kurtulmak için yapmamız gereken en önemli şeylerden bir tanesi de devletlerdeki eğitim kurumlarında (millî eğitim kurumu, kolej, kurs vs.) okutulan veya ülke genelinde satılan/çeşitli münasebetlerde hediye olarak verilen eserleri tetkik edip inceleyen bir başka uluslararası kolektif kurumlar inşa etmektir.
Bu kurumların öncelikli vazifesi bulunduğu ülkelerdeki/devletlerdeki eğitim kurumlarının (1-ilkokul 2-ortaokul 3-lise 4-üniversite. Daha sonra kolej, dershane ve kütüphaneler vs.) eğitim programlarını, ders kitabı ya da yardımcı kaynak olarak okutulan kitapların muhtevasını araştırdıktan sonra kitapların okunmasına onay verip vermemektir. Yani öncelik resmi eğitim alanıdır.
Verilen (ya da verilmeyen) onayın tafsilatlı ve gerekçelendirilmiş bir karar olması bilinçlendirici olacaktır. Bu nedenle kurum, kendine has dergi, sosyal medya veya kurumsal internet sitesi üzerinden hangi kitaba/eğitim sistemi ve menhecine onay verilip verilmediğini - gerekçeleri ile birlikte - yayınlar.
Bir sonraki mevzu bahis ise ülkede okunan/bilindik sitelerde en çok satılan kategorisinde yer alan kitapları tetkik etmek olabilir. Ayrıca gerektiği takdirde bu kitapların muhtevalarına dair kısa bir makale ve eleştiri yazısı yazılabilir.
Kezâ bu kurumların varlığı da artık bir ütopya olmaktan çıkıp icraat ve aksiyon sahasına adım attığı vakit diğer birçok eklenecek kural ve disiplinler eşliğinde çalışmalarını sürdürür ve nihayetinde distopyaların vehâmet kokan akıbetini İslam zirvesinden haykırır!
Netice
Oryantalizm ideolojisine karşı önerdiğimiz bu reaksiyonun amacı, iki asır boyunca bizi boğdukları bu zehirden gayrı tehallus etmektir. İşte bu yazı da bu semden kurtulmanın bir manifestosu, bilakis âcizâne bir önerisidir. Yıllarını biz müslümanların dinini tahrif çalışmalarıyla geçirmiş oryantalizm ideolojisine karşı bir geri-tepkinin vakti gelmiştir. Ferdî sahadaki oryantalizm karşıtı atılımların hiçbirisi gerçek manada bir "reaksiyon" niteliği taşıyamaz. Bundan sebep yapılan bu çalışma ve atılımların resmi ve kurumsal sahada icrâ edilmesi elzemdir...
İçinde bulunduğumuz son yüzyılda müsteşriklerin İslam üzerine oynadıkları oyunlardan birisi olan hadis inkarcılığı/ılımlı İslam algısı son hızla devam etmektedir. Yarın bu sapkın akımlara bir başkasının eklenmemesi ve nesillerimizin bu kâfir sistemlerinin bir aleti olmaması için "haydi!" deme vaktidir, vakit... Vakit, artık teoriden, epistemoloji ve bilkuvveden; pratiğe, ontolojiye ve bilfiile geçme vaktidir. Vakit, aksiyon ve reaksiyon vaktidir, uyanış vaktidir, diriliş vaktidir...
_______________
* Oryantalizm iki türlüdür: 1- Pozitif oryantalizm, 2- Negatif oryantalizm... Pozitif oryantalizm, hiçbir siyasi, dînî, ideolojik vb. düşüncelerin etkisinde kalmadan doğuyu, doğu bilimlerini incelemeyi amaç edinmiş bir Batı akımıdır. Negatif oryantalizm ise belirli fikir ve düşüncelerin etkisinde kalarak yaptığı araştırmalarda hakikatı izhâr yerine İslam'ı ve doğuyu kötülemeyi/karalamayı amaç edinmiş bir akımdır. Bizim burada kastettiğimiz oryantalizm, negatif oryantalizmdir.
[1] Prof. Dr. Saffet Sancaklı, Hadis İnkarcılığı, s.43.
[2] Prof. Dr. Mustafa es-Sibâî, Sünnet ve İslam hukukundaki yeri, s.25-26.
[3] Mustafa es-Sibâî, a.g.e, s.43.
[4] Bkz. Mehmet S. Hatipoğlu, "Ignaz Goldziher" mad., DİA, İstanbul, 1996, c.XIV, s.102.
Furkan Yılmaz/30.12.2021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder